Evrensel Bir Günah Keçisi Olarak “Yeni Gelenler”

Bekir Berat Özipek & Faik Tanrıkulu, Geçmişten Günümüze Türkiye'de Göç ve Suriyeli Sığınmacılar; Algılar, Olgular ve Gerçekler, ss. 13.

"...[gö]ç, yüzyıllar boyunca bireyler ve grupların bir araya gelmesinin şartlarını hazırlamıştır. Bu karşılıklı etkileşim sırasında, temas kurulanların görünüş ve davranışlarını açıklamak (…) için imge ve inançlar üretilmiştir. Sonuç, insanları gerçek veya atfedilen farklılıklar açısından kategorize eden Öteki'nin 'temsili', onunla ilgili imge ve inançların üretimi olmuştur.”

Nefretin kökeni Yabancılara duyulan nefretin daima, insanın kendisine karşı duyduğu nefretle bir ilişkisi vardır. İnsanların, başka insanlara neden acı çektirip, onları neden aşağıladıklarını anlamak istiyorsak, önce kendi içimizde yer alan, tiksindiğimiz şeylerle uğraşmalıyız.”

Arno Gruen, İçimizdeki Yabancı

Dünyanın her yerinde, göçle gelenlere karşı, olumsuz tutum almaya hazır kişi ve gruplar vardır. Koşullar elverişli olduğunda bu tutumlar, ayrımcılık ve dışlayıcılıktan fiziksel şiddete ve başka türden zarar verici eylemlere kadar ulaşır.

Bazı insanlar, “kendilerinden” görmedikleri, başka veya uzak olduğunu düşündükleri, derisinin rengi, dili veya hayat tarzı kendilerininkinden farklı olan insanlara karşı olumsuz yaklaşım ve tutumlar almaya hazırdırlar. Etnik dini, kültürel, cinsel, siyasi kimlik farklılıklarına ilişkin algılar her zaman azınlıklara, göçmenlere, sığınmacılara ve yabancı işçilere karşı olumsuzlukların kaynağı olur.

Robert Miles’in vurguladığı gibi, tarih boyunca savaş veya ticaret gibi sebeplerle göç ederek karşılaşan insanlar, birbirlerini gerçek veya atfedilen farklılıklar açısından kategorize eden imgeler, inançlar ve değerlendirmeler üretmişlerdir.

Bu kategorizasyonun niteliğine bağlı olarak bazen bütün olumsuzlukların kaynağı bir kötü “öteki” olarak resmedilmiştir. Öyle ki, bazen gruplar, kendilerini, kötülükle ilişkili biçimde kurgulanan öteki kategorisi üzerinden inşa etmişlerdir (“kurucu öteki”). Etnik ve dini azınlıklarla beraber göçmenlere yabancı işçilere ve sığınmacılara da tarih boyunca birçok coğrafyada benzer olumsuzluklar atfedilmiştir. Yeni gelenlerle beraber pastanın küçüleceğine ve gelirinin azalacağına ilişkin kaygılarla hareket edenler olduğu gibi, “yabancı” ile “olumsuz”u özdeşleştirerek “olumlu” olan “biz”in bundan zarar göreceğini düşünenler de olmuştur.

Ötekine atfedilen olumlu ve olumsuzluğun dozu veya düzeyi, her tarihsel ve toplumsal bağlamda farklılıklar arz etse de sonuçları benzer olagelmiştir. Herhangi bir insan grubunun herhangi bir sebeple “öteki” olarak kodlanması, şeytanlaştırılması, onların haklarının gasp edilmesini de kolaylaştırır. Sığınmacılara, göçmenlere ve kırılgan gruplardan diğer bireylere yönelik düşmanca tutumların güçlenmesi, onları ekonomik, psikolojik, cinsel ve başka açılardan sömürebilmek için fırsat bekleyenlere, onların karşı koyma iradesini kırmak isteyenlere, elverişli bir zemin ortaya çıkarır ve fırsatlar sunar.

Siyasi rekabette azınlıkları, mültecileri ve göçmen işçileri araçsallaştırarak siyasi avantaj sağlamak isteyen partiler, gruplar ve çevreler de bu sahnede yerini alır. Özellikle ekonomik kriz dönemleri, yabancılara yönelik insani yardımlar üzerinden gayri ahlaki bir siyasi avantaj sağlamayı tercih eden ayrımcı, ırkçı ve milliyetçi partilere geniş bir propaganda alanı açar. Başka zaman ikna edici olmayan argümanlar, ekonomik daralma dönemlerinde daha etkili hale gelir.

 

Ayrımcılığın dili ve klişeleri: Cinsellik örneği

Dünyanın her yerinde, tıpkı hak temelli perspektifin dili gibi, ayrımcılığın dili ve klişeleri de birbirine benzer. Bu bağlamda, yine dünyanın her yerinde, göçmenlere ve sığınmacılara yönelik kalıp yargılar, suçlama biçimleri şaşırtıcı bir benzerlik taşır. Hem de cinselliğin kullanımına varıncaya kadar. Aslında tüm yapılan, özellikle erişkin erkek canlılar arasındaki içgüdüden yararlanılmasıdır. Bu bağlamda göçmenler, sığınmacılar sıklıkla cinsel açlık veya taciz tehdidiyle özdeşleştirilmeye çalışılır.

Aşağıdaki çizim ve kalıplar, göçmenlerin cinsellik üzerinden şeytanlaştırılmasının örneklerindendir. Bunlardan ilki, Batı Demiryolu inşaatında çalışan Çinli işçileri resmeden 1889 tarihli bir karikatür. Beyaz bir kadına tecavüz edip öldüren Çinli işçi üzerinden tüm Çinliler ve Uzak Doğulular “sarı tehlike” olarak resmediliyor (Gerçekte Çinliler, demiryolu işçileri arasında belki de en “uyumlu” olanlardı; çok çalışan, erken uyuyan, az ücret alan ve suç oranı düşük bir gruptu.).

İkincisi ise Charlie Hebdo dergisinin Ege kıyılarında boğularak ölen Aylan bebek (Aylan Kürdi) ile ilgili karikatürü. Mizahın en kötü halinin, kırılgan grupları düşmanlaştırmak için kullanılmasının başarılı bir örneği olan bu karikatür, kıyıya vuran cansız bedenine ait bir çizimle birlikte Aylan’ın büyüdüğünde tacizci olacağı mesajını veriyor.

Yahudilere yönelik şeytanlaştırmada da cinsellik önemli bir yer teşkil etmiştir. “Şeytanın kişileşmiş hali” veya “kan emici ve vampir” imajları, “fahişelik ve frengi tedarikçileri” ile “Aryan kadınların tecavüzcüsü” imajlarıyla desteklenmişti.

 

Sığınmacılara, göçmenlere ve diğer kırılgan gruplara yönelik olumsuz tutumların başka kaynakları da vardır. Bazen daha önce göç deneyimi yaşamış olmak yeni gelenlere karşı empati kurmayı kolaylaştırırken, bazı bireyler açısından tam tersi yönde etki yapabilmektedir. Arno Gruen, “İnsan, bir zamanlar kendisinin cezalandırıldığı şeylerden ötürü yabancıyı cezalandırmaya başlar” der. Bunun, göçü yaşayan bireyin o deneyimi okuma biçiminden, onun dünyaya bakışına kadar pek çok belirleyicisinden söz edilebilir.

Bugün de göçle ilgili en ciddi endişenin, “göçmenlerin yeni ülkeye suç ve terör getirdiği korkusu” olduğunu tespit eden Carola ve Marcelo Suárez-Orozco’a göre “[p]olitikacıların son zamanlarda göçmen karşıtı söylemleri bu yargıyı köpürt[üyor]. Genel olarak göçmenler ve özellikle Latin Amerika’dan gelen belgesiz göçmenler ‘tecavüzcü’ ve ‘şiddet suçluları ve baş belaları’ olarak tasvir edilirken, Orta Doğu’dan gelen göçmenler ise ‘terörist’ olarak şeytanlaştırıl[ıyor].” Bu çerçevede günümüzde Türkiye’de Suriyeli sığınmacılara yönelik düşmanlaştırıcı dilin de bu tür temalar ve suçlama kalıpları içermesi tesadüf değildir. 

Kitabı satın almak için;

Geçmişten Günümüze Türkiye'de Göç ve Suriyeli Sığınmacılar; Algılar, Olgular ve Gerçekler

Kapat