Hz. Peygamberin Ticaretle Uğraşması
Mekke, Hz. Peygamber döneminde de dinî bir merkez olarak bilinirdi. Çünkü bu şehirde Ka’be bulunuyordu. Mekke’nin dinî bir merkez oluşu, burada ticaretin gelişmesini beraberinde getirmiştir. Bu dönemde Mekke’nin Şam, Mısır, İran, Bahreyn, Habeşistan ve Yemen gibi ülke ve merkezlerle güçlü ticarî ilişkileri vardı. Söz konusu ticarî ilişkilerin bulunmasında Mekke’nin sahip olduğu coğrafi konum kadar, bu şehrin dinî bir merkez oluşunun da etkisi vardı.
Bilindiği gibi Hz. Peygamberin mensubu olduğu Kureyş Kabilesi, geçimini genel olarak ticaretle sağlardı. Hz. Peygamber de gençlik döneminde ticaretle uğraşmış ve geçimini bu yolla temin etmeye çalışmıştır. Örneğin o, 9 ya da 12 yaşından itibaren amcası Ebû Tâlib’le birlikte ticarî seferlere katılmıştır. Kumaş ve tahıl ticaretiyle uğraşan Ebû Tâlib yaşlanınca da, onun ticarî faaliyetlerini Hz. Peygamber devam ettirmeye çalışmıştır. Hz. Muhammed zikredilen ticarî amaçla birçok ticarî sefere katılmıştır.
Resûlullah, muhtemelen yeterli sermayesi olmadığından, bazen başkalarıyla ticarî ortaklıklar kurmak durumunda kalmıştır. Kaynaklarımızda Hz. Peygamberin Mekke döneminde Kays b. Sâib’in yanı sıra, Abdullah b. Ebû Hamsâ adındaki bir şahısla ticarî ortaklık kurduğu belirtilmektedir. Allah Resûlü kimi zaman da başkalarının ticarî faaliyetlerinde ücretli olarak çalışmıştır.
Hz. Peygamber, yukarıda isimleri geçen iki şahsın dışında Hz. Hatice’nin ticarî faaliyetlerinde bir süre ortak olarak çalışmıştır. Neredeyse tüm Siyer ve Genel İslam Tarihi kaynaklarında Hz. Peygamberin 25 yaşlarındayken, dul ve zengin bir hanım olan Hz. Hatice’nin ticarî işlerinde ortaklık usûlüyle çalıştığı anlatılmaktadır. Belirtildiğine göre Hz. Hatice, bu ilk ticarî ortaklık neticesinde Hz. Peygamberin dürüstlüğünü ve çok kâr elde ettiğini fark etmiştir. Hz. Hatice bunun üzerine, daha önce çalıştırdığı insanlara verdiği ücretten daha fazlasını Hz. Muhammed’e vermiştir.
Hz. Peygamber, vahiy aldıktan sonra da -eskisi kadar yoğun olmasa da- ticarî faaliyetlerini sürdürmüştür. Bunun göstergelerinden bir tanesi, müşriklerin vahiy alan Hz. Peygamberin çarşı-pazarda gezmesine, alış-veriş yapmasına anlam verememiş ve bunu yadırgamış olmalarıdır. Müşriklerin bu düşünce ve tavırları üzerine nâzil olan âyette “Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de hiç şüphesiz yemek yerler, çarşıda pazarda dolaşırlardı. (Ey insanlar!). Biz kiminizi kiminiz için imtihan vesilesi yaptık ki bakalım sabredecek misiniz. Rabbin her şeyi görüp gözetlemektedir.” buyurulmak sûretiyle, Hz. Muhammed’in de her insan gibi hayatını sürdürmek için çarşı-pazar gezdiği ve bu esnada alış-veriş yaptığı hatırlatılmıştır. Ayrıca kaynaklarımızda Allah Resûlü’nün çarşıda at, deve ve koyun gibi hayvanları satın aldığı ya da sattığına dair çok sayıda rivâyet mevcuttur.
Hz. Peygamber, sadece Hicâz Bölgesi ve Arap Yarımadası dâhilinde ticaret yapmamıştır. Resûlullah, aynı zamanda uluslararası ticaretle yani ihracat ve ithalat işleriyle de uğraşmıştır. Hz. Muhammed’in ticarî amaçla Bahreyn, Habeşistan, Yemen ve Suriye gibi uzak coğrafyalara gitmiş olmasını da bu çerçevede değerlendirmek doğru olacaktır.
Sonuç olarak, Hz. Peygamber gençlik döneminde ticarî faaliyetlerle uğraşmış ve bu dönemde ticaret belki de onun en önemli geçim kaynağı olmuştur. O, bu faaliyetler sayesinde kimseye muhtaç olmadan geçimini temin etmeye çalışmıştır. Zaten ticaret, refah ve gelişmenin kaynağıdır. Dolayısıyla ticaretle uğraşan birey ya da toplumların fakirliklerinden bahsetmek, başlı başına bir çelişkidir. Kısacası, ticarî faaliyetlerin birey-toplum hayatında, din ve devletlerin geleceği açısından önemini çok iyi bilen ve ömrünün yarısından fazlasını ticaret yapmakla geçiren bir peygamberin fakir olduğunu ve fakirliği tavsiye ettiğini/edebileceğini söylemek zorlama bir yorum olsa gerektir.
Peygamberimizin fakir olduğu şeklinde zorlama bir yorum yapmamızın en önemli nedenlerinin başında, Peygamber Efendimiz hakkında doğru ve detaylı bilgilere sahip olmayışımız gerçeği gelmektedir. Din konusunda olduğu gibi, Hz. Peygamber hakkında da doğru bilgilere sahip olmayınca, hayal dünyamızda bir peygamber algısı oluşturuyor ve ona gerçek peygamber diyoruz. Oysaki hayalimizde oluşturduğumuz bu peygamber; kişiliğimizin, beklentilerimizin, mevcut kültürün ve yaşadığımız ekonomik şartların şekillendirdiği bir peygamber olabilir. “Hz. Peygamberin fakir olduğu” şeklindeki anlayışın ya da tezin, İslam tarihinin ilk dönemlerinde değil de ağırlıklı olarak günümüzde gündeme gelmesi, oldukça dikkat çekici bir durumdur.
Mustafa Özkan, Hz. Muhammed Fakir miydi?, 2016, Liberte Yayınları, Ankara, ss 32-35.
Kitaba ulaşmak için: Hz. Muhammed Fakir miydi?