Kapitalizm Hıristiyan Ruhlu mudur?
Yazan: Atilla Yayla
Din ile iktisadî faaliyet arasında bir ilişki bulunup bulunmadığı, bir ilişki var ise bunun nasıl bir ilişki olduğu her zaman düşünürlerin ve bilimsel araştırmacıların merakını çekti. Düşünce ve bilim tarihinde bir isim bu alanda büyük şöhret yaptı: Max Weber.
Max Weber’in bir başka Alman düşünür olan Karl Marx ile ortaklaşan ilginç bir yanı var: Yazdıklarının neredeyse kutsalmış muamelesi görmesi ve ya hiç tartışılmaması ya da çok az tartışılması. Bu tuhaflığın Türkiye’de daha vahim bir durum teşkil ettiğini söylemekte fayda var. Zira Batı’da hem Marx’a hem de Weber’e ilişkin hatırı sayılır eleştirel bir külliyat var. Ama, Marx ayrı bir mevzu, Weber hakkındaki tenkitçi çalışmaların neredeyse hiçbir önemli parçası Türkiye’ye yansımadı.
Bu çöl susuzluğunu ve suskunluğunu giderme yolunda bir adım atıldı. Liberte Yayınevi Kurt Samuelsson’un Din ve İktisadî Faaliyet: Protestan Ahlâk, Kapitalizmin Yükselişi ve Bilginin Suistimali adlı küçük fakat muazzam eserini Ahmet Uzun’un çok başarılı çevirisiyle Türkçeye ve Türk fikir hayatına kazandırdı. Weber’in din ve iktisadî hayata ilişkin tezi, malûm, Protestan Ahlâkı ve Kapitalizmin Ruhu adlı kitabının başlığında yansıyor. Bu Weber’in en önemli çalışması. Eser, kapitalizmin ruhunun Hristiyan olduğunu öne sürüyor. Böylece ekonomik gelişmeyi Hristiyanlık haricindeki dinlerin hâkim-yaygın olduğu yerlerden dışlıyor. Fakat Hristiyanlığın da tümünü kucaklamıyor. Hıristiyanlığın her versiyonun değil yalnızca Protestanlık (Kalvinizm) branşının iktisadî gelişmeyi mümkün kıldığını iddia ediyor.
Samuelsson’un kitabı 1957’de yayımlanmış. O günden bugüne vuku bulan gelişmeler Weber’in ekonomik ilerlemeyi Hristiyanlığa mahsus kılan tezini çoktan çürüttü. Ama 1950’li yıllar itibariyle Weber’in tezinin hem teorik hem ampirik olarak yanlış olduğunu söylemek epeyce bir entelektüel cesaret ve güç meselesiydi. Samuelsson, bu yüzden, gıpta ve tebrik edilmeyi hak ediyor.
Weber, tezini bilimsel araştırmalar ile geliştirmedi. Kafasında böyle olması gerektiği fikri bir şekilde doğdu. Öyle olmuş olmalıydı. Sonra bu fikri doğrulayacak deliller bulmaya çıktı. Bu sadece ona mahsus bir tarz değildi elbette. Marx ve Freud da aynı yolun yolcusu olmuştu. Bu üç isim de bir bilim insanı olmaktan ziyade bir guru olarak boy gösterdi.
Samuelsson’un gayet etkili bir şekilde ifade ettiği üzere Weber, Kalvinizm’in ekonomik gelişmeyi teşvik eden tutumluluk, çalışkanlık, dünyaya dönüklük, çalışmanın ibadet gibi görülmesi ve benzeri özellikleri zorunlu olarak taşımak durumunda olmadığını görmedi veya gördüyse de önemsemedi. Dolayısıyla, iktisadî gelişmede dini motivasyonun tetikleyici olduğu fikri en azından kuşkuludur. Diğer taraftan Weber, yaşadığı dönemde Hristiyan dünyasının başta Kuzey İtalya şehir devletleri olmak üzere Katolik bölgelerinin iktisaden gelişmiş olduğu olgusunu görmezden geldi. Çünkü bu, tezini yıkacak bir olguydu. Sözü Samuelsson’a bırakalım:
“Bağımsız kilise ve Püriten itikadın mensupları ara sıra ekonomik hayata önemli katkılar yapmışlardır. Fakat bu gerçek, ekonomide başarıyı dinî inançla ilişkilendirmek için haklı bir neden oluşturmaz. Pek çok durumda akla daha uygun açıklamalar vardır: Meselâ özel eğitim, aile ilişkileri ve yabancı statüsü gibi; ya da dinî zulme maruz kalan gruplar içinde, göç edip, başka ülkeler tarafından özel bir istekle ve özellikle yüksek başarı ümidiyle kabul edilen tüccarlar gibi; ya da dinin pratiğinin ve belirli bir refah düzeyinin genel bir çalışkan kişilik ile ilişkili olması gibi -ve çalışkanlık birincil faktördü. Bununla birlikte birçok bakımdan bağımsız kilise zümrelerinin aşırı ölçüde abartıldığı ortadadır. Aile ilişkilerinin etkisi ve ticarette ‘yabancıların rolü’ gibi faktörlerin analizi ile gösterildiği gibi onlar geniş bir fenomende oldukça küçük bir unsuru oluşturuyordu. Basitçe ifade etmek gerekirse bu küçücük unsur özellikle önemsenen bir husus olmuştur.”
“Böylece şu sonuca ulaşıyoruz: ister Püritenizm ve kapitalizm doktrinlerinden, isterse dinle iktisadî eylem arasında bir korelasyon olduğu şeklindeki aktüel düşünceden başlayalım, biz Weber’in teorileri için hiçbir destek bulamadık. Neredeyse tüm deliller onları tekzip etmektedir.”
Böyle söylemek ne kadar doğru bilmiyorum ama yine de söyleyeceğim: Kurt Samuelsson’un Din ve İktisadi Faaliyet’i tek başına Weber’in kapitalizmin Hıristiyan (ve dinsel) ruhlu olduğu balonunu patlatmaya yetiyor. İlgili ve meraklı kimselere bu kitabı mutlaka okumalarını tavsiye ederim.
Bu yazı ilk olarak HürFikirler'de yayınlanmıştır.