Para Piyasaları

Para piyasası kavramı; kısa vâdeli fon akışını gerçekleştiren şirketlerin, finansal kuruluşların, yatırımcıların ve hükûmetlerin oluşturduğu bir ağdır. Bir şirketin tahsil edeceği ödemeye birkaç ay kala nakit ihtiyacı olduğunda veya bir banka, şahısların her an çekebilme ihtimâlinin bulunduğu bir tutar ile yatırım yapmak istediğinde ya da bir hükûmetin ödemelerinin vâdesi geldiğinde vergi gelirlerinde sezonsal büyük dalgalanmalar olduğunda para piyasalarında kısa vâdeli likidite işlemlerine başvurulur.

Para piyasaları bankacılık sektöründeki para akışının sonucunda son yıllarda önemli gelişmeler göstermiştir. Bu süreç, piyasaları “aracıdan kaçış”a götürmektedir. 1980’li yılların başına kadar, ülkelerin çoğunda finansal piyasalar ticaret bankaları merkezliydi. Tasarruf sâhipleri ve yatırımcılar menkûl kıymetlerinin çoğunu mevduat olarak bankalarda tutarlardı. Bunlar, çek yazılan mevduatlar gibi fâizi hiç olmayan veya çok az olan kısa vâdeli mevduatlar veya yıllarca fonların bağlı tutulduğu mevduat sertifikalarıydı. Düşük mâliyetli fonların bu güvenilir arzı bankaların, işletmeler ve tüketiciler tarafından kredi almak için tercih edilen temel kuruluşlar olmasını sağlıyordu.

Finansal liberalizasyon (serbestleşme) bankaların topladıkları ve kredi olarak verdikleri mevduatlardan oluşan piyasa payını kaybetmelerine neden oldu. Bu eğilim, fâiz oranlarının yasal düzenlemeler ile değil, piyasa koşulları aracılığıyla düzenlenmesine izin veren ABD’deki 1980 yılında çıkarılan Parasal Kontrol Yasası (Monetary Control Act) gibi yasalar tarafından teşvik edilmişti. Yatırımcılar, bankadaki paralarını çekerek uzun vâdeli anlaşmalar yapmalarına gerek kalmadan daha yüksek fâiz oranları veren yatırım şirketlerine yatırabiliyorlardı. Borçlananların çoğu, kısa vâdeli borçları (kredileri) bankacılardan elde ettikleri devredilebilir (ciro edilebilir) kredilerden daha uygun oranlarla benzer kurumlara satabiliyordu. Para piyasaları, bankaların nispeten pahalı olan aracılık hizmetini ortadan kaldırarak borçlananlarla, yatırımcıları buluşturan bir mekanizmadır. Bu piyasalar, borçlananların kısa vâdeli likidite ihtiyaçlarını karşılayabilmelerini ve yüksek mâliyetli nakit kullanmadan düzensiz nakit akışlarıyla başa çıkabilmelerini olanaklı kılmaktadır.

Her para birimi için tanımlanabilir farklı para piyasaları vardır çünkü fâiz oranları bir para cinsinden diğerine değişiklik gösterdiği için bu piyasalar bağımsız değildir. Yatırımcılar ve borçlananlar fâiz oranlarına bağlı olarak bir para biriminden öbürüne geçerler. Bununla beraber, yapılan düzenlemeler para piyasası yatırımcılarının bir kısmının yabancı para (döviz) araçlarını bulundurma kabiliyetlerini sınırlandırır ve çoğu para piyasası yatırımcıları döviz kurlarındaki dalgalanmaların sonucunda olabilecek zarar riskinin azaltılmasıyla ilgilenirler. Bu nedenlerden dolayı para piyasası işlemlerinin çoğu yatırımcının kendi yerel para birimi cinsinden gerçekleştirilir.

Para piyasaları, belli bir yerde oluşmaz ve belli kurallar dâhilinde işlemez. Tek bir fiyat ya da fâiz oranı da içermezler. Daha çok borçlananlarla, ödünç para verenlerin telefon veya bilgisayarlarla birbirlerine bağlandığı bir ağa benzetilebilir. Her bir ağın merkezinde, uyguladığı politikalarla ilgili para birimi için kısa vâdeli fâiz oranını oluşturan merkez bankası bulunur. Merkez bankalarının çevresinde, on binlerce işletmenin ve kamu kurumunun mevcut ortamda elde tutulması gerekli olmayan nakdinin, güvenli ve kârlı bir yatırım aracına dönüştürülmesini ve gerekli olduğunda mümkün olan en düşük mâliyetten borçlanmalarını sağlayan mâlî işlerden sorumlu birimler vardır. Bunlar arasındaki bağlantı bankalar ve menkûl kıymet işlemleri yapan yatırım şirketleri tarafından gerçekleştirilir. Belli bir zamanda bu oyuncular arasında, mevcut en iyi fâiz oranının elde edilebilmesi için yaşanan çabalar, piyasa rekabetini sağlayan dinamikleri meydana getirir.

2007 yılında başlayan tüm dünyayı etkileyen finansal kriz para piyasalarında sert düşüşlere neden olmuştur. Para piyasasında yatırımcılar riskten kaçınmaya çok şiddetle eğilimli olmuşlardır. Ayrıca risk üstlendikleri yüksek getiriler yerine mutlak güvenli fonları tercih etmişlerdir. Çünkü birçok banka ve sanayi kuruluşu finansal sıkıntı ile ilgili anlaşma yapmışlar ve kısa vâdede kredileri artırmak için istekli olmamışlardır. Yatırımcılar, bu kuruluşların hesaplarının doğruluğu ile ilgili olmuşlardır.

Ulusal merkez bankalarından topladığı istatistikleri bir araya getirip, listeleyen Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) , dünya genelindeki işlem yapılan para piyasası araçlarının toplam miktarının Aralık 2008’de 14 trilyon dolar olduğunu belirtmiştir. Bu miktar 1995 yılı sonunda 4 trilyon dolar ve 2001 yılında 6 trilyon olduğu gözlenmektedir.

PARA PIYASALARI NASIL İŞLER?

Para piyasalarının kesin bir tanımı yoktur. Fakat bu kavram genellikle vâdesi bir yıl veya bir yıldan daha kısa olan borçlanma araçlarının alınması ve satılması anlamında kullanılmaktadır. Bunun sonucu olarak para piyasaları şirketlerin ve hükûmetlerin uzun vâdeli sözleşmeler ile borç aldıkları ve ödünç verdikleri tahvil piyasalarıyla da ilgilidir. Tahvil yatırımcıları gibi para piyasası yatırımcıları da işletmenin yönetiminde söz sâhibi olmadan ya da ödünç para verilen şirket üzerinde söz sâhibi olmadan borç verirler.

Ancak para piyasaları kitabın dördüncü bölümünde anlatıldığı üzere, tahvil piyasalarından farklı amaçlara hizmet ederler. Tahvil ihraç edenler kârlı finansal yatırımlar için kaynakları arttırmış olurlar. Eğer tahvil çıkaran devlet ise o takdirde kamu yararına kullanmak için kaynak sağlanmış olur. Para piyasası araçlarını çıkaranlar genellikle nakit yönetimi veya finansal varlıklardan oluşan portföylerin finansmanı ile ilgilidirler.

İyi işleyen bir para piyasası uzun vâdeli menkûl kıymetler için bir piyasa oluşturulmasını kolaylaştırır. Para piyasaları likidite durumu, yani mevcut yatırım için hazır paranın olması durumuna bir fiyat oluşturur. Uzun vâdeli finansal araçlar için kısa vâdeli fâiz oranları gösterge olarak kabûl edilir. Şâyet para piyasaları aktif veya likit ise, borçlananlar ve yatırımcılar uzun vâdeli işlem yerine kısa vâdeli işlem gerçekleştirme seçeneğine sâhip olur ki bu da uzun vâdelerin fâiz oranlarında düşüşe yol açar. Kısa vâdeli fâiz oranlarını ayarlayacak aktif para piyasalarının olmaması durumunda, ihraççılar ve yatırımcılar uzun vâdeli fâizlerin uygun olduğuna dâir güven duymazlar ve istediklerinde ellerindeki menkûl kıymetleri paraya çevirebilecekleri konusunda şüpheye düşerler. Bu nedenle para piyasaları aktif olmayan ülkelerin, tahvil piyasaları da aynı eğilimi gösterir.

PARA PIYASALARINDA YATIRIM YAPMAK

Kısa vâdeli araçlar çoğu kez yatırımcılara çekici gelmemektedir. Çünkü borçlananın finansal durumunun öğrenilmesinin yüksek bir mâliyeti ve altı ay gibi kısa vâdeli bir menkûl kıymeti satın almanın potansiyel riskliliği vardır. Bu nedenlerden dolayı yatırımcılar menkûl kıymetleri doğrudan satın almak yerine genellikle fonlar aracılığıyla para piyasası araçlarını satın alırlar.

Kapat