Türkiye’nin Demokrasi Devrimi: 15 Temmuz
Atilla Yayla, Şanlı Direniş 15 Temmuz, ss. 165.
15 Temmuz’u Adlandırma Meselesi
Türkiye’nin 15 Temmuz 2016’da yaşadığı ve etkileri, yankıları, yansımaları hâlâ devam eden ve edecek olan hadisenin çok büyük ve tarihsel olduğu aşikâr. Hem kendi tarihimizde hem de dünyanın başka yerlerinde, bildiğim kadarıyla, bir benzeri yok. Bu tarihî hadisenin iyi anlaşılması ve anlatılması lâzım. Bunun ilk şartı ise hadiseye doğru isim vermek. 15 Temmuz gününden beridir hadiseyi anlatmak için daha ziyade ‘direniş’ arada sırada ‘devrim’ kavramı kullanılıyor. Direniş kavramını esas alırsak direnenin kendilerine yapılan saldırıya karşı koyan toplum ve demokrasi olduğunu söyleyebiliriz. Devrim kavramını öne çıkartırsak devrimi yapan öznenin halk kendisine karşı devrim yapılanın bürokratik vesayet zihniyeti ve yapılanması olduğunu ifade edebiliriz.
Bana göre her iki adlandırma da doğru. 15 Temmuz’da siyasetin meşru aktörlerinin ve onlarla saf tutan geniş toplum kesimlerinin gayri meşru bir oluşumun demokrasiye ve demokrasi üzerinden tüm topluma yönelik anti-demokratik ve ahlâk dışı saldırılarına karşı destansı bir direniş göstererek saldırıları püskürttüğü, saldırganı dize getirdiği açık bir gerçek. Bu, kelimenin tam anlamıyla, bir direniş. Direnen halkın silahsız saldıran çetenin üyelerinin tepeden tırnağa silahlı ve şiddette sınır tanımaz bir kafa yapısında oluşu bu direnişi daha da anlamlı kılıyor ve direniş adı verilen başka bazı durumlardan ayırıyor. Bununla beraber, 15 Temmuz için devrim kavramı da kullanılabilir. Bunun sebebi bu tür büyük hadislere genellikle devrim adı verilmesi. Başka bir deyişle devrim kavramı siyasî literatürde çok yaygın ve kullananlara ve kavramın atfedildiği olaylara ayrıca bir değer ve önem katıyor. Bu yüzden, 15 Temmuz’un devrim kavramı etrafında da analiz edilmesi ve bir devrim olarak adlandırılması yanlış olmaz. Ben de bu yazıda 15 Temmuz’u bir devrim olarak anlamaya ve açıklamaya çalışmaktayım.
Devrim: Kelime ve Kavram
Devrim kavramı İngilizce ‘revolution’ kelimesinin karşılığı olarak kullanılıyor. Webster Dictionary ‘revolution’ kelimesinin birkaç anlamı olduğunu yazıyor. Bunların bir kısmı ‘revolution’ın türediği ‘revolve’ kelimesiyle bağlantılı ve ‘revolve’ dönmek anlamına geldiği için sabit bir eksen etrafında dönmek, dönerek aynı yere gelmek anlamını çağrıştırıyor. Bu anlamın daha iyi kavranabilmesi için bazı binalardaki dönen kapıların ‘revolving kapı’ olarak adlandırıldığını hatırlatalım. Bu ilginç bir nokta. Daha sonra üzerinde duracağız.
Sözlük ‘revolution’ın politik anlamını ise şöyle veriyor: Ani, radikal ve tam değişiklik; siyasal organizasyonda esaslı değişiklik, özellikle bir yöneticinin veya hükümetin görevden atılması (devirilmesi) ve yerine başka bir yöneticinin veya hükümetin konması. Piyasadaki en büyük İngilizce Türkçe Sözlük’te Hamit Atalay ‘revolution’ için ihtilâl, isyan, devrim, (devlet yönetimi ve benzerlerinde) hızlı ve köklü değişim karşılıklarını veriyor.1
Günümüz Türkçesinde revolution kelimesinin karşılığı olarak genellikle devrim kelimesi kullanılıyor.2 Bunun isabet derecesi çık tartışmalı. Sebebi, devrim’in devirme kökünden gelmesi ve sadece veya daha ziyade var olanı devirmeye atıf yapıp devrilenin yerine yenisini koymayı ihmâl etmesi. Her ne kadar son yıllarda kavramın kullanılışında bu da kastedilmeye başlandıysa da durum tamamen değişmedi. Ayrıca, kelime devirmek ile devrilmek arasındaki semantik farkı yansıtmakta da başarısız oluyor.
Revolution için daha eskilerde kullanılan bir kelime inkılap. Bu kelime de alt üst olma, tersine dönme, yıkma, devirme, yıkılma, hâl değiştirme, dönüşme, köklü değişiklik anlamlarına geliyor.3 Bundan dolayı revolution kelimesini daha iyi karşıladığı söylenebilir. Yine de biz bir galat-ı meşhur olduğu için devrim kelimesini kullanacağız.
Devrimin sözlük anlamı büyük değişiklik. Ancak, bu büyük değişikliğin bir de zaman boyutu var: Kısa süre. Yani çok uzun vadede meydana gelen büyük değişiklik değil kısa sürede vuku bulan büyük değişiklik devrim. Sosyal ve politik teoride devrim süratli, kapsamlı sert (veya şiddetli) değişiklik anlamına geliyor.4
Devrim kavramı ve olgusu üzerinde konuşmanın başka bir yolu, her şeyi kapsayacak ve herkesi memnun edecek bir tanım peşinde koşmak yerine kavramın parçalarına ve/veya işaret ettiği olgulara temas etmek. Nitekim tanım çabalarında -yani tartışmanın daha başında- boğulmamak isteyen bilim insanları başka bazı kavramlarda olduğu gibi devrim kavramında da bu yolu takip ediyor.
Devrim olayları tarihçileri, sosyologları hukukçuları da yakında ilgilendirmekle beraber konunun asıl uzmanlarının siyaset bilimciler olduğu söylenebilir. Bu yüzden biz de siyaset bilimcilerinin ne dediklerine bakacağız. Siyaset bilimcilere göre devrimlerin üç unsuru vardır:
- Hızlı siyasal değişikliklerin vuku bulduğu bir zaman dilimi,
- Siyasal otoriteye tekelci sahiplik iddia eden grupların yarış ması ve/veya çatışması,
- Olaylara değişik şekillerde geniş halk katılımı.5
Gündelik lisanda devrim bazen her şeyin değişmesi anlamında kullanılır. Fakat büyük değişiklik, her şeyin değiştiği veya zamanla değişikliklerin bazılarının solmayacağı -yani eskinin asla geri dönemeyeceği- manasına gelmez. Özellikle devrimci fikirlere inananlar ve devrimden her şeyi bekleyenler –bunlara devrimci romantikler diyebiliriz- devrimden toplumsal hayatta –sosyal, ekonomik, siyasî, kültürel– her şeyin mutlak anlamda ve geri dönülemez biçimde değişeceğini anlar ve/veya böyle olmasını diler. Ancak, bu hayatın tabiatına aykırıdır. Ani ve kapsamlı olması tam ve mutlak değişiklik getirdiği intibaını uyandırsa da devrimler sınırlı –sonsuz değil öncekilere nispetle daha fazla- değişiklik içerir. Zira hayat kesikliğe değil sürekliliğe, daimi yeniliğe değil bilinene, tarz ve yolların sonsuzca ve sınırsızca doğması yerine daha önceki yol ve tarzların tekrarlanmasına bağlıdır. Her şeyin bir anda değişmesi hayatı yaşanmaz kılar. Buna dayanarak bazı yazarlar devrimlerin mutlaka bazı geri dönüşlerinin olacağına hatta bazı durumlarda devrimlere başka devrimciler yahut hayat tarafından devrim yapılacağına (karşı devrim) veya sonraki siyasetçilerin ve hayatın devrimlerin bazı parçalarını püskürteceğine işaret ederler. Bu bir anlamda fatihlerin fethedilmesine benzemektedir.6
Bir diğer tartışma konusu devrimlerin devrim olabilmek için şiddet ihtiva etmesinin gerekip gerekmediği. Çok yakın zamanlara kadar devrimlerin mutlaka bir şiddet unsuru içermesi gerektiği düşünüldü ve bu anlayış tanımlara da yansıtıldı. Ancak, 1989- 91’de Doğu Avrupa ve Sovyetler Birliği’nde vuku bulan “Kadife Devrimler” bu inancı yıktı. Bu ülkeler şiddet sergilenmeden mütehakkim komünist rejimlerden kurtulmayı başardı. Bu gelişmeden sonra bilim insanları devrimlerin şiddet içermeden de meydana gelebileceğini kabul etmeye başladı. Bu, elbette, devrim kavramının alanını biraz daha genişletti.
Klasik Devrimler
Siyasal tarihte İngiliz Şanlı Devrimi (1688), Amerikan Devrimi (1776) ve Fransız devrimi (1789) klasik devrimlerin örneği olarak gösterilir. Bu devrimler devrimlerin yukarda sayılan özelliklerini şu veya bu ölçüde taşırlar. Bu üç devrim incelendiğinde hem devrimlerin üç temel unsuru hem de aralarındaki bazı benzerlikler ve farklar tespit edilebilir. Her bir devrim konusunda devasa bir literatür mevcut. Biz bu yazıda söz konusu devrimlerden ancak özet olarak bahsedebileceğiz.7
İngiliz devriminde Katolik olmasına rağmen ülkedeki hararetli ve zaman zaman şiddet patlamalarına, kanlı çatışmalara yol açan dinî ihtilâf ve tartışmalarda ne Katolikleri ne de Protestanları mutlu edebilen ve Parlamento ile de ilahî yönetme hakkı –yani kendisinin yönetme hakkının Tanrı’dan geldiği ve bu hakka ve dolayısıyla emirlerine itiraz, itaatsizlik edilemeyeceği- anlayışı yüzünden çatışma hâlinde olan Kral II. James’in Parlamento tarafından tahttan indirilmesiyle gerçekleşti. İngiltere dışından onun yerine tahta oturmak üzere davet edilen Mary ve Orange’lı William Parlamento ile anlaşarak sembolik bir iktidar pozisyonunda kalmayı -yani kanun yapma ve hükümet etme yetkilerinden mahrum olmayı- kabul etti. Böylece İngiltere’de anayasal monarşinin ve ilk parlamenter sistemin kurulması yolunda önemli bir adım atılmış oldu.
Amerikan devrimi önemli ölçüde İngilizlere karşı verilen bağımsızlık savaşıyla özdeşti. Mart 1770’de Boston’da bir sabah İngiliz askerleri kendilerine kartopu atılması karşısında paniğe kapıldı ve ateş açtı. Beş Amerikalı öldü. Siyasal efsane oluşturma mekanizması işledi ve kısa sürede bu olay tüm kolonilerde Boston Katliamı adıyla anılır hâle geldi. Londra tarafından Amerikalıların satın aldığı şeker, pekmez üzerine vergiler kondu. Ayrıca gazete, broşür, zar ve oyun kâğıdına damga vergisi uygulanmasına karar verildi. Başka bazı mallara da vergiler bindirildi ve Amerika’daki İngiliz askerlerinin iaşe masrafları Amerikalıların üzerine yıkılmak istendi. Londra’da parlamentoda temsil edilmeyen Amerikalılara bu vergilerin yüklenmesi halkta rahatsızlık yarattı. “Temsil yoksa vergi de yok!” sözü ve anlayışı tüm kolonilerde yayılmaya başladı. Çaya da vergi yüklenmişti. Kral III. George itirazlar üzerine bazı vergilerin kaldırılmasını kabul etti ama çay üzerindeki vergide ısrar etti.
Hem İngiliz parlamentosu hem de Amerikan halkı sinirlenmekteydi. Amerikalı tüccarlar İngiliz çayını boykot etmeye karar verdi. Bu gergin ortamda 1773’te Boston limanına demir atan üç İngiliz gemisindeki çayların boşaltılması reddedildi. İngiltere’den atanan Boston valisi çayların boşaltılmasını ve çayların satılmasına izin verilmesini istedi. Talebi reddedildiği gibi 60 kişilik bir Amerikalı grubu bir gece Kızılderili kıyafetinde gemileri basıp çayları denize döktü. Bu İngiliz Parlamentosunu ve Kral III. George’u iyice öfkelendirdi. Parlamento çaylar tazmin edilinceye kadar Boston limanının kapatılmasına ve şehrin İngiliz askerleri tarafından idare edilmesine karar verdi. Amerikalılar bunu da kabullenmedi ve iki taraf arasında başlayan küçük ölçekli çatışmalar zamanla büyüdü. Amerikalılar milisleri toparlayıp ordu kurdu ve yeni dünyaya gönderilen İngiliz ordularıyla savaşmaya başladı. İngiltere çok güçlü ve tecrübeliydi. Daha yeni Yedi Yıl Savaşları’ndan muzaffer çıkmıştı. Amerikalıları yenmeleri kesin gibi gözüküyordu. Amerikalılar savaşı kaybetmek üzereyken general G. Washington’ın askeri zekâsı ve daha da önemlisi Fransızların Amerikalılara yardımı İngilizler ile Amerikalılar arasındaki savaşın gidişatını değiştirdi.
Amerikalılar üstün çalmaya başladı. G. Washington 1781’de en büyük İngiliz birliğini Yorktown’da (Virginia) esir aldı.
Savaşın kazanılmasından sonra Amerikalılar bir siyasal sistem inşasına girişti. Bunu yaparken birkaç noktayı göz önünde tuttu. Kolonilerin özerkliğini korumak için bir federal sistem modeli benimsendi. Bireysel özgürlüğü korumak içinse kontrol ve fren mekanizmalarıyla kuvvetler ayrılığın dayanan bir anayasal yönetim tesis edildi. Amerikalılar bağımsızlık savaşını bir krallığa karşı vermiş olmalarından ötürü yeni bir krallık kurmak yerine “seçimli cumhuriyet” adını verdikleri modeli oluşturmaya yöneldi. Amerikan devrimi klasik liberal ilkeler üzerinde bir ülkenin temellendirilmesini sağladı. Bununla beraber Amerikan devriminin orijinal ideallerinden zaman içinde çok uzaklaştığı ve halen de aynı yolda ilerlediği yönünde ciddî iddialar var.
Fransa devrim deyince akla gelen ilk ülke olmasına rağmen Fransız devrimi klasik devrimler arasında en geç geleniydi. Fransa fakir ve katı sınıfsal toplumsal yapıya bir ülkeydi. Vergi vermeme gibi imtiyazlara sahip olan Katolik rahipler ilk sınıftı. Yine vergiden önemli öcüde muaf ve üstün bir toplumsal ve siyasal statüye sahip olan yaklaşık otuz bin kişilik aristokratlar ise ikinci sınıfı teşkil etmekteydi. Üçüncü sınıfta sayıları 25 milyonu aşan serbest meslek sahipleri ve sanatkârlar, kısaca halk yer almaktaydı.
Tocqueville başta olmak üzere bazı yazarlar Fransız devrimi patladığında ekonominin iyiye gitmekte ve halkın refah seviyesinin yükselmekte olduğunu iddia etmişlerdir. Ancak, ağır basan görüşe göre devrim öncesinde ekonomi kötü durumdaydı. Hazine boştu. Hazineye para bulmak isteyen XVI. Louis aristokratları vergilendirmek istedi. Aristokrasi direndi. Kral vergilendirmede ısrar edince, aristokratlar her üç sınıfın temsilcilerinin ortak toplantısında buna gerek görülürse vergilendirilmeyi kabul edeceğini açıkladı.
Kral üç sınıfın temsilcilerini toplantıya çağırdı ama üçüncü sınıfın yani halkın temsilcileri kılık kıyafet, toplanma yeri ve yetki bakımından ayrımcılığa tabi tutuldu. Hatta dışlandı. Bunun üzerine halk temsilcileri meclisin ismini Milli Meclis olarak değiştirdi ve bir anayasa yapma kararı verdi. Halk temsilcilerinin kontrolünde olan ve bazı rahiplerle aristokratların da onlara katıldığı Meclis’ten aleyhlerine kararlar çıkmasından korkan bazı aristokratlar Kralı Meclis’in çalışmasını engellemeye teşvik etti.
Kral, Meclis toplantılarını yasakladı. Emri dinlenmeyince, itaatsizlik yapmasından korktuğu Fransız askerler yerine İsviçreli askerlerden müteşekkil muhafız alayını Paris’e Meclis’in üzerine gönderme kararı aldı. Paris halkı bunu kendilerine baskın olarak algıladı ve direnmeye hazırlandı. İnsanların elinde cephane yoktu. Birileri cephane bulmak için eski bir kale olan Bastille Hapishanesi’nin basılmasına karar verdi. Birkaç yüz kişi Bastille’e yürüdü. Kalede yalnızca yarısı akıl hastası bir düzine (bazı yazarlara göre 7) mahkûm vardı. Adi suçlardan mahkûm ve pornografik yazılarıyla meşhur M. de Sade de mahkûmlar arasındaydı ve sonraları devrimin asıl mimarının, ideologunun kendisi olduğunu iddia etti.
Kale on kişilik bir müfreze tarafından korunmaktaydı. Müfreze komutanı subay mülayim, liberal eğilimli bir adamdı. Baskıncılarla çatışmak yerine konuşma ve liderlerini yemekte ağırlama yoluna gitti. Yemekten sonra baskıncıların şefleri komutanın kafasını kesti ve bir sırığa geçirip dolaştırdı. Bu olay ilk vuku bulduğunda devrim süreci içindeki sıradan bir olaydı. Daha sonra büyütülerek bir efsane hâline getirildi. Bastille’in düşüş tarihi 4 Temmuz Fransızların milli günü oldu. İlk Bastille günü kutlaması yaklaşık bir asır sonra, 1870’de, Üçüncü Cumhuriyet döneminde yapıldı.8
Fransız devrimi her ne kadar daha sonra çok geri dönüşle karşılaştıysa da eski rejimden radikal bir kopuşu hedefledi. Hanedanı tasfiye edip cumhuriyet rejimini kurmaya yöneldi. Vatandaşların eşitliğini devamlı ve kuvvetle vurgulayan bir sistemi benimsedi. Klasik insan hakları belgeleri arasında sayılan Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları Beyannamesi’ni ortaya çıkardı. Dine karşı hasımca bir tutuma dayanan Fransız laikliğini yarattı. Siyasal muhaliflerin sistematik şiddetle yok edilmesi anlamında terörizm de Fransız devriminin sonuçlarından biri oldu. Fransa daha sonra kendisi de giyotinle infaz edilen Robespierre’in öncülüğünde binlerce insanı korkunç şekillerde hayatından edildiği, bazı derelerin kan gölüne döndüğü, cinayetlere daha sonra da bazı devrimlerde boy gösterecek olan “halk düşmanı”, “cumhuriyet düşmanı” kavramlarıyla meşruiyet üretilen bir terör dönemi yaşadı.
Türkiye Devrimi
Türkiye yukarda sayılan devrimler ölçüsünde büyük olayların ve gelişmelerin yer aldığı bir dönemi 15 Temmuz gecesinden itibaren yaşamaya başladı. Devletin her kurumunda olduğu gibi ordu içinde de elemanları bulunan dinî görünümlü totaliter Gülen örgütü Erdoğan’ı ve hükümeti devirmek, ülkenin tek hâkimi olmak için ordu içindeki unsurlarının aktif diğer unsurlarının destekleyici rol aldığı bir darbe yapmaya kalkıştı. Bu Türkiye’nim şimdiye kadar şahit olduğu en kanlı teşebbüstü. Cumhurbaşkanı Erdoğan öldürülmek istendi. Polisler katledildi. İşlerin bekledikleri gibi gitmediğine sinirlenen darbeci askerler daha önceden aldıkları izne –daha doğrusu fetvaya- dayanarak sıradan insanlara da ölüm kustu. İki yüz kırktan çok insanı öldürdü, binlerce insanı yaraladı.9
Darbe teşebbüsü önce iktidarıyla sonra muhalefetiyle siyasî liderliğin dik durup darbecilere ve darbeciliğe teslim olmaması, halkın Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yıldırım’ın çağrılarına uyup evinden dışarı çıkması ve silahsız olarak ölümcül silahlar kullanan darbecilere direnmesi, yargının darbeye derhal cephe alması ve darbecileri tutuklamaya karar vermesi, polis birliklerinin ağır silah orantısızlığına rağmen anayasal düzeni korumak için darbecilerle kahramanca çarpışması, medyanın demokraside birleşmesi ve darbeci olmayan askerlerin darbeci askerlerle bazı yerlerde aktif başka bazı yerlerde pasif şekilde mücadele etmesi sayesinde püskürtüldü. Hepsi arasında en çok dikkat çekeni hiç şüphesiz halkın büyük direnişiydi. Sade insanlar, demokrasinin her zaman garantisi olmuş kitleler - çobanlar, işçiler, dar gelirli çalışanlar, esnaf, çiftçi, köylü vb.- ölümü hiçe sayarak darbecilerle bir anlamda savaşmaya koştu. Türkiye’nin dört bir yanında yüzlerce mahalde milyonlarca insan darbecileri göğüs göğüse mücadeleyle ezdi geçti. Tabiri caizse halk darbecilere darbe yaptı.
Darbe teşebbüsünün Türkiye’nin siyasal sisteminde önemli değişikliklere yol açacağına da siyasal kültürümüzü derinden etkileyeceğine kuşku yok. Merkezinde ordunun siyasî ve idarî sistem içindeki yeri olmak üzere tüm devlet yapılanmasında önemli yeniliklere gidiliyor. Reformlar tamamlandığında sivil otoritenin üstünlüğünü daha çok yansıtan, dolayısıyla demokrasinin güçlendiği bir yapı ortaya çıkacak. Siyasal kültür alanında da önemli değişiklikler olacak. Darbe teşebbüsü Türkiye’nin nispeten aşırı bölünmüş siyasetinin aktörlerini bazı ortak noktalarda buluşmaya doğru itti. Siyasî liderler artık daha yumuşak bir dil kullanıyor. Darbe karşıtlığında ve darbelerin tekrar olmasını önlemek için gerekli tedbirleri almak konusunda ise büyük bir mutabakat var.
Türkiye 15 Temmuz 2016’da bir devrim gerçekleştirdi. 15 Temmuz klasik devrimlerin yukarda sayılan tüm özelliklerini yansıtıyor. Epeyce kapsamlı siyasal yenilikler hızla ortaya çıkıyor. İktidar mücadelesini meşru aktör kazandı, gayri meşru konumda bulunan Gülen çetesi kaybetti. Hem Gülen çetesinin püskürtülmesinde hem de izleyen reformlarda büyük halk desteği var.
Bir devrim başka ne ister ki!
Notlar:
1. Hamit Atalay, İngilizce – Türkçe Sözlük, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, s. 2899.
2. D. Mehmet Doğan, Doğan Büyük Türkçe Sözlük, İstanbul: Pınar Yayınları, 2008 (dördüncü basım), s. 377.
3. Doğan, a.g.e., s. 792.
4. Steven Davies, “Revolution”, A Dictionary of Conservative and Libertarian Thought, London: Routledge, 1991, s. 229.
5. Atilla Yayla, Siyaset Bilimi, Ankara: Adres Yayınları, 2015, özellikle 14. Bölüm (Siyasal Değişim: Darbe ve Evrim); MichaeL G. Roskin, Robert L. Cord, James A. Medrios, Walter S. Jones, Siyaset Bilimine Giriş, çev. Atilla Yayla, Ankara: Adres Yayınları, 2013, s. 362- 72.
6. Ian Morris’in büyük çalışması Dünyaya Neden Batı Hükmediyor (Şimdilik) ( Çev. Gül Çağalı güven, İstanbul: Alfa Yayınları, 2012) insanlık tarihinin devrimlerden ziyade birikimli gelişmeye bir başka deyişle evrime ve büyük liderlerden çok sıradan ve kusurlu insanlara dayandığını çok iyi anlatmakta.
7. İngiliz, Amerikan ve Fransız devrimleriyle ilgili bilgiler Susan Wise Baum’dan derlendi: Dünya Tarihi, 3. Cilt, Yakın Çağ: Keşifler Çağından Sanayi Devrimi’ne, çev. Mihriban Doğan, İstanbul: Say Yayıncılık, 2004.
8. Eric von Kuehnelt-Leddihn, Leftism Revisited, Washington, D. C.: Regnery Gateway, 1990, s. 65.
9. Halkın darbecilere destansı direnişiyle ilgili yazılı ve görsel medyada da sosyal medyada da çok miktarda kaynak var. Bir iki örnek vermek gerekirse, Yeni Şafak Gazetesi’nde Eylül 2016 ortalarında birkaç gün boyunca tefrika edilen Ankaralı 60 şehidin hikâyesi en dikkat çekenler arasında. Nazmi Şimşek’in Kardeş Kalemler Dergisindeki “Metal Canavarlar” başlıklı yazısı sade bir insanın göz yaşartıcı fedakârlığını anlatıyor (Ağustos 2016, s. 42-45). Lacivert dergisindeki (Eylül 2016) Şehitler Köprüsü’nde darbeci askerler ile tarihî bir mücadele veren ve ilginç diyaloglara giren Safiye Bayat’ın hikâyesi de okunmaya değer.
Kitabı satın almak için tıklayın;
TR
EN